Doğadan Gelen Sağlık

FAYDALI OLUNABİLECEK SİNİR SİSTEMİ (NÖROLOJİK) HASTALIKLARI

İNSANDA SİNİR SİSTEMİ

Nöroloji; Sinir Sistemi Sağlığı ve Hastalıkları ile ilgilenen bilim dalıdır. Nörolog: Nöroloji konusunda uzmanlaşmış, ilgili kurumlardan onay ve yetkinlik almış hekim.

Yapısal olarak; Merkezi (Santral) ve Çevresel ( Periferik ) sinir sistemi olarak iki ana bölümdür.

Merkezi Sinir Sistemi (MSS); Beyin + Beyincik +Beyin Sapı + Omurilik ten oluşur. Gri cevher (Hücre çekirdeklerinin (nöron ) olduğu bölüm ) ve çekirdeklerden çevreye doğu uzanan sinir liflerinin (akson) olduğu Ak cevher bölümleri vardır. Ayrıca otonom olarak çalışan ve otonom fonksiyonları kontrol eden , sempatik ve parasempatik sinir sistemi vardır. Aksonları çevreleyen ve koruyan  miyelin isimli kılıf vardır. Yönetsel bir görevi vardır. MSS de vücutta oluşan reaksiyonların, olayların kontrol edildiği ve sonucuna göre işlendiği ve neredeyse bütün fonksiyonların, olayların ayrı ayrı merkezleri vardır. 

Doğal olarak bu merkezlerin   veya bir bölümünün, bir nedenle çalışmaması veya az  çalışması durumunda ilgili fonksiyon yapılamayacak veya az yapılacaktır. Bu durum da;  yürüme bozukluğu, konuşma bozukluğu, güç kayıpları gibi, etkilenen merkeze göre fonksiyon kayıpları olarak klinikte karşımıza çıkacaktır.

Periferik Sinir Sistemi (PSS); omurilikten çıkıp ilgili organ ve dokuların uç noktalarına  kadar uzanan sinir liflerinden oluşur. Esasen elektriksel ileti görevi yaparlar. Uç noktalardan veya organlardan / dokulardan gelen duyuları, durumları MSS e, MSS den gelen emirleri ve uyarıları uç noktalara / organlara / dokulara iletmekle görevlidirler. Bu yolaklarda oluşan hasarlar, travmalar, beslenme bozuklukları gibi birçok nedene bağlı olarak PSS hastalıkları ortaya çıkabilmektedir.

 

MS (Multipl Skleroz):

Bağışıklık sistemindeki bir bozukluk sonucunda , bağışıklık sisteminin kendi sinir hücrelerini yabancı olarak algılayıp saldırması ve hasar oluşturması ( Otoimmun reaksiyon ) , oluşan hasar sonucunda hasarı sınırlamak için ortama kalsiyum çökmesi (plak oluşması) şeklinde oluşan ve MSS nin ak cevher kısmını –daha çok miyelin kılıfı- etkileyen , ataklar halinde seyreden , kronik inflamatuar bir hastalıktır.

Genetik yatkınlık , çevresel faktörler , geçirilmiş viral enfeksiyonlar , gibi birçok durum bu ataklara ve reaksiyonlara neden olabilir.

Bu plaklar MSS nin birçok yerinde görülebilir.(Multipl =Çoklu).Plaklar oluşunca o kısım sertleşir ( Skleroz ) . Doğal olarak etkilenen MSS bölümüne göre yürümede güçlük ,kas seğirmeleri, ani gelişen görme bozukluğu ,konuşma bozukluğu …gibi şikayetler olur. Bu şikayetler, miyelin kılıfa saldırı - hasar oluştuğu dönemde olur .Sonra vücut miyelin kılıfı tamir eder ,plaklar oluşur. Şikayetler geçer ve kişi normal yaşantısına devam eder. Tekrar bir saldırı olduğunda (atak olduğunda ) süreç aynı şekilde tekrarlar. Bu nedenle MS de şikayetler ataklar halindedir ve geçicidir. Atak sıklığı , önceden öngörülebilir bir durum değildir, kişiden kişiye farklı sıklıkta  tekrarlayabilir.

MS hayatı tehdit eden bir hastalık değildir. Ancak özellikle ataklar esnasında kişinin sosyal yaşantısını ve yaşam kalitesini olumsuz yönde etkiler.

 Günümüzde kullanılan tedaviler ve  fitoterapi sayesinde   atak sıklığını azaltmak , atakların daha hafif geçmesini sağlamak , hatta atağa neden olan plakların oluşumunu azaltmak / engellemek mümkün olabilmektedir.  Dolaşım sisteminin düzgün çalışmasını sağlayacak ,ilgili dokulara oksijen ve enerji hammaddesi taşınmasını arttıracak oksijen tedavilerinin ve fitoterapotiklerin , immun sistemi regule edecek fitoterapotiklerin kullanılması faydalı olacaktır.    Ayrıca antioksidan tedaviler , glutatyon ve yüksek doz C vitamini tedavileri faydalı olacaktır. 

            

GUİLLAİN BARRE SENDROMU (GBS) :

İnsan bağışıklık sisteminin MSS de miyelin kılıfa saldırması ve hasar oluşturması ile ortaya çıkan, vücutta kas güçsüzlüğüne, refleks kaybına, uyuşmaya - karıncalanmaya sebep olan ve  geçici felç hali oluşturabilen  inflamatuar bir hastalıktır.

Saldırı neticesinde miyelin kılıf zarar görür, sinir iletiminde aksama meydana gelir, ekstremitelerde (kol –bacaklarda  ) karıncalanma ve güçsüzlük meydana gelir. Genellikle  bacaklardan başlayan bu şikayetler  ( his ) tüm vücuda yayılır ve geçici felç durumu ortaya çıkar. Bu sendrom, acil müdahale gerektirdiği için hasta derhal hastaneye başvurmalıdır.

Miyelin kılıfı hedef haline getiren tetikleyici unsurlar arasında çok çeşitli hastalıklar ve durumlar sayılabilir; soğuk algınlığı, koronavirus, Zika virüsü, CMV, EBV, Hepatit Virusleri gibi viral hastalıklar geçirilmesi, bazı aşılar, travmalar, geçirilen ameliyatlar vs.

Bilinen kesin bir tedavisi olmamakla birlikte, tedaviye erken dönemde başlanması, modern tedaviler ile hastaların çoğu 6 ay kadar bir süre sonra tekrar yürümeye başlayabilir. Uyuşukluk ve karıncalanma çok daha uzun süre devam edebilir, bazen kalıcı olabilir. Modern ilaç tedavilerinin yanında fitoterapi uygulamaları ile hastalık süresi  kısaltılabilmekte, uyuşukluk ve karıncalanma hissinin düzeltilmesinde /azaltılmasında fayda sağlanabilmektedir. Sinir iletim hızını doğal olarak arttıran ve sinir sitemi üzerinde onarıcı etkisi olan, Resveratrol içeren gıdalar (üzüm çekirdeği, üzüm çekirdeği yağı, üzüm kabuğu, dut gibi ), 18-20 ppm gümüş-altın suyu  adaptojen bitkiler (Ginseng , Aswaganda) in tüketilmesi önerilir.

 

MUSKULER DISTROFİLER (KAS OLUŞUM BOZUKLUKLARI ) :

Sağlıklı kas oluşumu ve sürdürülmesinden sorumlu kas proteinleri ile ilişik genetik mutasyonlar ve  mutasyon sonucu distrofin isimli bir protein sentezlenmesinin eksikliği nedeniyle oluşur.

Hastalık genetiktir.

  • En sık rastlanan tipi Duchenne Muskuler Distrofisidir(DMD ) . Bu tipte belirtiler genellikle 3 yaş öncesi başlar .
  • Becker Muskuler Distrofi (BMD) de DMD e benzerdir , ancak daha yavaş ilerler.
  • Miyotonik Muskuler Distrofi (MMD) ; sıklıkla erişkin dönemde başlar , MMD de kaslar kasıldıktan sonra gevşeyemez.
  • Doğum sırası – 2 yaş arasında görülen Konjenital Muskuler Distrofi ,
  • Her yaşta başlayabilen , yüz –sırt – omuz kaslarını ağırlıklı olarak tutan Fasioskapulohumeral Muskuler Distrofi ,
  • Genellikle 40-70 yaş arası başlayan ,önce göz kapakları ,boğaz ve yüz kaslarını ,sonra da omuz ve kalça bölgesini tutan Okulofaringeal Muskuler Distrofi ,
  • Ekstremite kuşak Tipi Muskuler Distrofi

Gibi tipleri vardır.

Erken dönemde paytak yürüyüş ,kaslarda sertlik, koşma ve sıçramada güçlük ,oturma ve kalkmada zorluk ,konuşmada gecikme gibi  belirtiler görülürken geç / ilerleyen dönemde yürüyememe ,hareket kısıtlılığı ,solunum kasları sorunları neticesinde solunum desteğine ihtiyaç duyma ,kalp kaslarının zayıflaması sonucu kalp ile ilgili sorunlar, yutma güçlüğü ve buna bağlı sorunlar ortaya çıkabilir. Bu durum ,hayatı tehdit eden sonuçlara neden olabilir.

Neden her ne kadar genetik olmuş olsa bile, tedaviler, destek tedavileri, fitoterapi ile hastalığın ilerlemesinin yavaşlatılması, hasarın yavaşlatılması , komplikasyonların önlenmesi mümkün olabilmektedir.

Oksijen tedavileri , yüksek doz C vitamini ve IV Glutatyon tedavileri ile kaslarda biriken toksinlerin atılması, antioksidan tedaviler , dolaşımın düzeltilmesi (böylece kas ve diğer hücrelere daha çok ve etkili oksijen –besin hammaddesi taşınması ,metabolize olması ) sağlanabilmektedir. Karaciğerde  Glutatyon üretimini arttıran doğal besinler : sarımsak , soğan ,brokoli,lahanagiller,su teresi, karnabahar,brüksel lahanası, mercimek,ıspanak,kuşkonmaz,avokado,maydanoz ,pancar,börülce …Bu besinler sadece glutatyon üretimini tetiklemez, aynı zamanda içerdikleri özellikle B ve C vitaminleri sayesinde vücudun sağlıklı kalmasına katkıda bulunur. Ayrıca glutatyon sentezi için elzem olan Magnezyum açısından zengin olan besinlerin ( balık,kabak,balkabağı çekirdeği ,ayçiçeği çekirdeği,fasulyagiller ,ceviz-badem , yer fıstığı  ) tüketilmesi faydalıdır. IV Glutatyon ve Yüksek Doz C vitamini tedavileri; Haftada bir defa olacak şekilde 6 hafta boyunca uygulanması önerilmektedir.

 

POLİNÖROPATİLER :

PSS deki sinir liflerinin; diabet ,yüksek tansiyon , kanser, romatizmal hastalıklar , bazı ilaçlar (Cisplatin) dolayısıyla hasar görmesi ve sinir iletiminde arazlar çıkması durumudur. Bu duruma en sıklıkla diabet (şeker hastalığı) neden olmaktadır.

Sinir iletiminin aksaması;  vücudun uç noktalarında (el ve ayaklarda ) uyuşma-karıncalanmalar, yanma, ağrı şeklinde klinik bulgu ve belirti verir. Bu şikayetler en uç noktadan başlayıp ilerleyen dönemlerde daha merkezi organ ve dokularda karşımıza çıkabilir. İlerlemesi durumunda ilgili kaslarda fonksiyon kayıplarına kadar gidebilir, bu durumda el ve ayak kaslarında kuvvetsizlik , elleri yumruk yapamama, avuçlayıp kavramada güçlük ,yürüme bozukluğu  gibi kas kuvvetini ilgilendiren belirtiler görülebilir.

Polinoropati nin tedavisinde esasen, neden olan durum tedavi edilmelidir. Eş zamanlı olarak da PSS de oluşan hasarı giderecek, sinir iletim hızını arttıracak tedaviler ,altın – gümüş iyonlu sular, fitoterapötikler kullanılır. Antioksidan tedaviler, Glutatyon, Oksijen tedavileri , B vitaminleri, resveratrol faydalı olmaktadır.

 

SEREBROVASKÜLER OLAY  ( SVO ,Beyin Damar Hastalıkları ,Beyin kanaması , Beyin damarlarının tıkanması )

Beyin dokusunu besleyen damarların tıkanması veya kanaması ile ortaya çıkan hastalıkların genel adıdır. İnme , beyin kanamaları ..vs .MSS etkileyen bir dolaşım sistemi hastalığıdır. Hangi damarda tıkanma veya kanama varsa , o damarın beslediği beyin bölgesinde iskemiye bağlı olarak hasar oluşur. Bu hasar neticesinde o bölgenin/dokunun yapmış olduğu fonksiyonlarda gerileme / kayıp olur. Şikayetleri yoğunluğu, etkilenen bölge ve etkilenme alanı ile doğrudan ilişkilidir.

SVO, dünyada ölüm sebepleri arasında üçüncü, sakatlık oluşturma yönünden birinci sırada yer alır.

Neden olur? sorusunun cevabı tek değildir, birçok sebep bulunmaktadır. Ancak risk faktörlerinden bahsetmek mümkündür. Bu risk faktörlerinin bir kısmı değiştirilemez iken (Yaş,cinsiyet , genetik faktörler) ,  bir kısmı değiştirilebilir risk faktörlerinden ( sigara ve  tütün mamulleri  ,alkol tüketimi, diabet, hiperlipidemi, aterosklerotik damar hastalıkları, obezite, yüksek tansiyon, hareketsiz yaşam,  tiroid fonksiyon bozuklukları gibi bazı metabolik bozukluklar, ritm bozukluğu – kapak hastalıkları gibi kalp hastalıkları ) oluşmaktadır. Burada akılcı olan; zaten var olan değiştirilemez  risk faktörlerinin üzerine değiştirilebilir risk faktörlerini eklememektir. Yani; sigara ve tütün mamullerinin kullanılmaması ,alkol tüketiminden kaçınılması, şeker hastalığının kontrol altında tutulması, kan basıncının normal sınırlarda tutulması, kalp hastalıklarının tedavisine özen gösterilmesi ,kan yağlarını ve kolesterol ü ideal seviyede tutacak beslenme şekli, şişmanlıktan kaçınılması, egzersiz yapılması  kişide  SVO riskini azaltır.

SVO da tedavi ; SVO nun kendisinin tedavisi ( kanamanın / pıhtının tedavisi ) , neden olduğu durumların tedavisi (felç ,kasılma,kusma…) ,rehabilitasyon şeklinde olur. Ancak SVO anının nereye evrileceği  (vefat ,felç …) önceden öngörülemediğinden dolayı , profilaktik tedbirler akılcı olacaktır. SVO tedavisi uygulanırken diğer yandan ,neden olan durum / hastalığın tedavisi de devam etmelidir. Fitoterapotikler ile ; profilaksi sağlanabilir , neden olan durumların / hastalıkların destek tedavisi yapılabilir, SVO geliştikten sonra oluşan durumların tedavisi desteklenebilir , rehabilitasyona katkıda bulunulabilir.

Tedavide başarı;  SVO esnasında hasar gören /ölen sinir hücreleri ile doğru orantılıdır. Dolayısıyla SVO durumuna hızlıca tanı koymak ve hızlıca beyin – sinir dokusunun yeniden dolaşımını sağlamak ( Oksijenlenmesini ve beslenmesini sağlamak ) elzemdir. Ayrıca kanama/tıkanma sonucu zarar gören iletim sistemini onarmak  için  sinir iletim hızını arttıracak tedaviler ,altın – gümüş iyonlu sular, fitoterapötikler kullanılır. Antioksidan tedaviler , Glutatyon , Oksijen tedavileri , B vitaminleri ,resveratrol …kullanılması iyi bir destek olacaktır.

 

 EPİLEPSİ:

Halk arasında “ Sara Hastalığı “ olarak bilinir. Sinir hücrelerinin (Nöron) ani ve kontrolsüz elektrik boşalması sonucu oluşan kronik bir hastalıktır. Epilepsi nöbetleri ani şekilde ortaya çıkar ve beynin bir bölümüne veya tümüne yayılır. Bunun sonucunda hastada nöbet halinde kontrolsüz ve istemsiz kasılmalar , duygusal değişiklikler ve bilinç değişiklikleri olabileceği gibi bazı hastalarda şikayet ve bulgular basit ve silik olabilir. Bazı epilepsi nöbetleri ; kısa süreli dalma ,gözlerini bir noktaya dikme , hantal davranışlar ,yer-zaman – kişi  oryantasyonunda bozulma ,çok yavaş hareket etme şeklinde de olabilir. Bu durumda çoğu zaman hastalar ,nöbetlerin kısmen farkında olur.

Nöbetler kısa sürelidir. Nadiren elektriksel deşarj ve dolayısıyla kasılmalar uzun süreli ve devamlı olabilir. (Status Epilepticus).5 dakikadan daha uzun süren nöbet olması durumunda mutlaka en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır. Nöbet tipleri , beynin hangi bölgesinde başladığına ve ne kadar yayıldığına göre değişir.

Nöbet ; beynin küçük bir bölümünde başlıyorsa ,kişi nöbet başlamadan önce bazı belirtiler yaşayabilir. Bu belirtilere “ aura “ denir. Aura ; uyuşma, gözlerde sinek uçuşması ,göremede değişiklik , işitsel halüsinasyonlar , kötü kokular alma , bulantı , ani korku hissi şeklinde olabilir.

Beyni etkileyen her türlü hastalık ( Anne karnında geçirilen enfeksiyonlar, doğum sırasında bebğin oksijensiz kalması , kafa travmalar , beyin ameliyatları , genetik ve metabolik hastalıklar , beyin tümörleri, gelişimsel beyin anomalileri ,menenjit gibi beyin ve zarlarını ilgilendiren enfeksiyonlar ….) epilepsi nöbetlerine neden olabilir.

Tedavide antiepileptik ilaçlar denilen ilaçlar kullanılır. Hangi ilacın kullanılacağına ; nöbet tipine , mevcut yandaş hastalıklar veya kişinin klinik durumuna göre Nörolog  karar verecektir. Burada unutulmaması gereken ;  mutlaka önerilen aralıklarda nörolog kontrolüne gitmektir. Fitoterapi ve bütünleyici –destek uygulamalar ile nöbet sıklığını azaltmanın yanında epilepsi nöbetlerine neden olan durum ve hastalıkların destek tedavisini sağlamak mümkündür. Bu amaçla oksijen tedavileri , beyin hücrelerinin korunmasını ve daha işlevsel hale gelmesini sağlayan fitoterapotikler (resveratrol içeren gıdalar , ceviz ,badem , sarımsak gibi minerallerden zengin gıdalar , özellikle B vitamini açısından zengin yeşil sebzeler ,baklagiller ..) kullanılabilir.

 

İSKEMİK BEYİN HASTALIKLARI:

İskemi: Bir dokudaki kan akışının zayıflaması veya tamamen kesilmesi sonucu başta oksijen

 olmak üzere hayati önem taşıyan moleküllerin ,besin hammaddelerinin ilgili hücre ve dokulara ulaşamamasıdır.  Buna  bağlı olarak ilgili dokuda beslenme bozukluğu ortaya çıkar , enerji üretiminde azalma olur , metabolizma neticesi oluşan son ürünler ortamdan uzaklaştırılamaz ve sonuçta doku hasarı oluşur.

Dokulara besin ve oksijen taşımakla görevli damarsal yapıların içinde gelişen pıhtı veya plaklar sonucu tıkanması , damarı çevreleyen yapı ve dokuların dışardan bası etkisi ile damar lümenini ( damarın içinde bulunan boşluğu , damarın iç yapısını ) daraltması , damarın yapısal bütünlüğünü tamamen veya kısmen bozan travma –ameliyatlar gibi nedenler ile iskemi oluşabilir.

İskemi;  vücudun herhangi bir bölgesinde veya dokusunda meydana gelebilir. Doğal olarak iskemiye uğrayan damarın beslediği organ veya dokuya bağlı şikayetler ve bulgular ortaya çıkacaktır.

İskemik  Beyin Hastalıkları tabiri ; Beyin veya MSS de iskemi sonucu ortaya çıkan arazları ifade eden genel bir tanımdır. Etkilenen bölgeye göre belirti ve bulgular olur. Örneğin ; Görme merkezini etkileyen iskemik hadisede görme ile ilgili sorunlar , hormon üretimi denetim merkezinde oluşan iskemi neticesinde hormonal sorunlar …. ortaya çıkar.

Tedavide başarıyı ,ilgili dokunun iskemiye maruz kalma süresi , iskemi neticesinde hali hazırda işlevsel kalabilen hücrelerin durumu belirleyecektir.

Kan sulandırıcı , damar genişletici … gibi tedavilerin yanında özellikle oksijen tedavileri , doku kanlanmasını ve dolayısıyla oksijenlenmesini  arttıran fitoterapotik ürünler ( adaptojen bitkiler , alıç sirkesi ,üzüm çekirdeği yağı … gibi)  kullanılması ; doku oksijenlenmesini arttırarak hücrelerin canlı kalması ve enerji üretmesinde , var olan hasarın iyileştirilmesinde ,ayrıca  profilakside (korunmada)faydalı olur.

 

BAŞ AĞRILARI:

Başın bir  bölgesinde veya tamamında hissedilen , birçok nedene bağlı oluşabilen ağrılardır.

Hayat kalitesini ciddi bir şekilde etkiliyorsa, beraberinde bayılma oluyorsa, ateş ile birlikte oluyorsa, haftada 2 defadan fazla tekrarlıyorsa , kronik olarak devam ediyorsa , görsel-işitsel halüsinasyonlar varsa , baş ağrısı ile birlikte kusma ve bulantı varsa , nöbet geçiriyorsa ,ağrı atakları oluyorsa ve uzun sürüyorsa , yürümede dengesizlik yapıyorsa bir nörolog kontrolüne gitmekte fayda vardır.

Baş ağrılarının nedeni ; birincil (GTBA,Migren ,Küme baş ağrıları, nevraljiler..) ve ikincil (stres , metabolik bozukluklar , tümör , iskemi , kan basıncı yüksekliği , bazı ilaçlara bağlı…gibi başka bir hastalığın bulgusu şeklinde ) olabilir. Nöroloji uzmanı muayene ve  gerekli görmesi durumunda tetkikler neticesinde uygun tanıyı koyacaktır.

  • Gerilim Tipi Baş Ağrısı (GTBA): Başın etrafında bir bant varmışçasına basınç hissi ile

birlikte olan baş ağrısı tipidir. En sık görülen baş ağrısı tipidir. Genellikle stres  ile ilişkilendirilse de tam olarak nedeni bilinmemektedir. Beyinde bir hasar yoktur.Başta , yüzde ve hatta omuz üst bölgesinde ağrı ve ağırlık hissi olabilir. Bulantı, kusma, görme bozukluğu gibi belirtiler görülmez.

  • Migren :  Yarım baş ağrısı da denir. Genellikle şiddetli bir baş ağrısıdır. Başın yarısını

hatta tamamını tutabilir. Nöbetler halinde gelir ve nöbet başlangıcında gözlerde sinek uçuşması, şimşek görme gibi öncü belirtiler (aura) bulunabilir. Ağrı ile birlikte bulantı-kusma vardır. Ağrı atakları değişkendir , çok nadir olabileceği gibi haftada bir-iki defa da olabilir. Ağrı 2-72 saat sürebilir. Nedeni bilinmemekle birlikte beyin damarsal yapılarında ani genleşme ve daralma neticesinde olabileceği düşünülmektedir. Işık , gürültü , parfüm gibi kokular ağrı atağını tetikler. Karanlık ve sessiz bir ortamda uyumak ağrı atakları daha kolay kontrol altına alınabilir.

  • Küme Tipi Baş Ağrıları : Daha çok ilkbahar ve sonbaharda görülür.30-45 gün sürebilir.

 Şiddetlidir ve genellikle tek taraflıdır. Genellikle ağrıya göz yaşarması eşlik eder . Bu hastalar genellikle sabaha karşı baş ağrısı ile uyanırlar.

  • Nevraljik Baş Ağrıları :  Aniden gelen , elektrik çarpması veya şiş sokulması  şeklinde

tarif edilen ağrılardır. Bu tipte sinir uçlarının duyarlılığında artma vardır. Kafein tüketimine , soğuğa maruz kalmaya , nikotin tüketimine , MSS de “ nörotransmitter “ denilen hücreler arası iletişimi sağlayan maddelerin artışına bağlı gelişebilir.

 Bir nöroloji uzmanı tarafından tanı konulduktan sonra  ağrı nedeni  ve tipine göre uygun tedavi düzenlenecektir. Gerekli hallerde diğer uzmanlık alanlarından görüş ve destek istenebilir. İlaç tedavilerinin yanında fitoterapi uygulamaları ile ağrıları kontrol altına almak , ağrı gelişim sıklığını azaltmak , önleyici tedbirler almak , başarılı sonuçlar elde etmek  mümkündür.

 

 NÖRODEJENERATİF HASTALIKLAR ( Beyin-sinir dokusunu harab eden hastalıklar)

ALZHEİMER , DEMANS:

Genellikle yaşın ilerlemesi ile birlikte  beyin hücrelerinin zamanla ölümüne / yetilerinin azalmasına bağlı olarak hafıza kaybı , demans (bunama) ve genel anlamda bilişsel fonksiyonların azalması şeklinde gelişen tıbbi duruma Alzheimer hastalığı denir. Kronik, genellikle yavaş ilerleyen nörodejeneratif bir hastalıktır.

Alzheimer, en yaygın görülen demans türüdür.

Başlangıçta yalnızca basit unutkanlıklar , yakın geçmişi hatırlamada kayıplar şeklinde iken , hastalık ilerledikçe daha eski olayları unutma ,aile fertleri ve yakın çevresini tanıyamamasına kadar ilerleyebilir. Son evrelerde ise hastalar temel ihtiyaçlarını karşılayamayarak bakıma muhtaç hale gelebilir. Buna bağlı beslenme , dışkılama ile ilgili sorunlar … neticesinde ek hastalıklar ortaya çıkabilir. Bunun neticesinde bilişsel fonksiyon yetersizlikleri yanında organik sorunlar , enfeksiyonlar …  ortaya çıkabilir ve hayatı tehdit eder hale gelebilir.

Bütün hastalıklarda olduğu gibi Alzheimer’de de erken tanı önemlidir. Tanı ; nörolog ve psikiyatr sayesinde  bir dizi laboratuar ve görüntüleme tetkikleri sonucunda konur. Erken tanı neticesinde erken tedavi önemlidir. Kullanılan modern ilaçlar , fitoterapi ve oksijen destek tedavileri ile hastalığın ilerlemesini yavaşlatmak ve böylelikle yaşam kalitesini arttırmak mümkün olabilmektedir.

Belirti ve bulgular ortaya çıkmadan , daha erken yaşlarda beyin hücrelerinin sağlığını korumak, normal fonksiyonlarını yerine getirebilir halde tutmak ,sinir hücrelerinin yaşlanmasını geciktirmek, sinir hücreleri arası iletişimi korumak / güçlendirme ve böylelikle sadece Alzheimer değil , beyin hücrelerinin yaşlanmasına bağlı oluşabilen hastalıklardan korunmak akılcı olacaktır. Bu amaçla Omega 3 takviyesi veya omega 3 içeren gıdalar tüketilmesi, ceviz- badem  gibi gümüş iyonları ve mineraller içeren gıdalar tüketilmesi , sigara-alkol ve uyuşturucu maddeler kullanımından kaçınılması , sağlıklı ve dengeli beslenme, reseveratrol içeren gıdalar tüketilmesi yerinde olacaktır.

Sinir hücrelerinde elektriksel iletiyi arttıran tedaviler , Beyin hücrelerinin çalışmasını uyaran tedaviler de kullanılmaktadır.

 

PARKİNSON:

Beyin sapında  Dopamin isimli maddeyi üreten sinir hücrelerinde bozukluk sonucu ortaya çıkan , kronik ve ilerleyici nörodejeneratif bir hastalıktır. Dopamin üretilememesinin / az üretilmesinin nedenleri ;zirai ilaçlar gibi kimyasallar, sigara-alkol –madde kullanımı , yaşlanma, bu bölgeyi besleyen beyin damarlarında yetersizlik (iskemi ,SVO,tansiyon –şeker hastalığına bağlı damar yapısında bozukluklar), genetik faktörler olabilir.

Dopamin; beyin hücrelerinin birbirleri ile haberleşmesinden , hareketlerin kontrolünden, hareketlerin uyumundan ve akıcılığından sorumlu olan maddedir.

Hareketlerde yavaşlama ,algıda yavaşlama (algıya tepki vermede yavaşlama demek daha doğru olacaktır ), bilişsel fonksiyonlarda azalma, istirahat halinde iken özellikle ellerde titreme, katılık, yorgunluk ,bazen da psikiyatrik rahatsızlıklar ( depresyon , anksiyete gibi ), uyku bozukluklar, görsel halüsinasyonlar gibi şikayetler ile karşımıza çıkar. Klasik bulgular;  titreme (tremor ), katılık (rijidite ), hareketlerde yavaşlama (bradikinezi ), ayakta durmada bozukluk (Postural instabilite) dir.

Genellikle 60 lı yaşlar sonrasında görülmekle birlikte genetik nedenlerle 40 lı yaşlarda da görülebilmektedir.

Ana tanı yöntemi, iyi bir anamnez (hikaye) sonrasında nöroloji muayenesidir. Görüntüleme tetkikleri tanıyı desteklemede ve ayırıcı tanıda önemlidir.

Genetik yatkınlık, yaş alma gibi  hastalık nedenlerinin önüne geçmek mümkün olmadığına göre, hastalık oluşmadan beyin sağlığını korumak ve hastalığa neden olabilecek diğer durumlara karşı önlem almak, yüksek tansiyon  ve diyabet ( şeker hastalığı ) gibi hastalıkları kontrol altında tutmak akılcı olacaktır.

Tedavide öncelikli olarak kullanılan Dopamin etken maddeli ilaçlar, şikayet ve bulguları kontrol altına almada faydalı olmakla birlikte hastalığın ilerlemesini geriletse de  maalesef ortadan kaldırmamaktadır. Uygun hastalarda cerrahi yöntem ( beyin pili ) ile tedaviye katkıda bulunmak mümkündür. Fitoterapi uygulamaları, oksijen tedavileri , sinir hücrelerinde elektriksel iletiyi arttıran tedaviler , hasarlı bölgedeki hücrelerin çalışmasını uyaran tedaviler ile başarılı sonuçlar elde etmek mümkündür. Ashwaganda, Ginseng gibi adaptojen bitkiler, mineral ve özellikle B vitamini açısından zengin yeşil yapraklı sebzeler, ceviz-badem gibi kuruyemişler in tüketilmesi tedavide faydalıdır. Yüksek doz C vitamini ve IV Glutatyon tedavileri kullanımı faydalı olabilir.

 

MOTOR NÖRON HASTALIKLARI (MND):

Kaslara hareket emri veren, kasların hareketlerini yöneten sinir hücrelerinin (Motor Nöron) hasar görmesi sonucu ortaya çıkan, ekstremite (Kol-bacak) kasları ve  tüm vücut kaslarını, ilerleyen dönemde de solunum kasları gibi hayati fonksiyonu olan kasları etkileyebilen, kronik bir dizi hastalığın genel adıdır.

Kaslara hareket emri gitmediğinden kaslarda hareket azalır ve güçsüzlük başlar, zamanla kaslar kullanılmamaya bağlı olarak erimeye başlar.  Solunum, yutma gibi fonksiyonları yapan kaslarda zaafiyet oluşmaya başladığında hayatı tehdit eder hale gelebilir.

Bulgu ve belirtiler tipine ve hangi bölgede başladığına bağlı olarak değişir. Etkilenme bölgelerine ,tipine göre farklı isimler alır:ALS, PBS, PMA; PLS,HD,SCA,PD,SMA gibi.

Tam olarak nedeni bilinmemekle birlikte genetik olduğu düşünülmektedir. Çevresel faktörler , sağlıksız beslenme gibi birçok neden hastalığın ortaya çıkmasında rol oynar.

 

ALS (Amyotrofik Lateral skleroz):

En sık görülen MND dir. MSS de bulunan , kronik ve ilerleyici  bir hastalıktır. Ayrıca sigara içenlerde daha fazla görülür.

Genellikle önce kol ve bacak kasları ardından da tüm vücut kasları etkilenir. Hastalık ilerledikçe konuşma, yutma ve nefes almada güçlükler ortaya çıkar. Yutma ve nefes almada sorunlar ortaya çıkmaya başladığında hayatı tehdit eder hale gelir. Hastaların  bazılarında  mental (hafıza) fonksiyonlar etkilenebilir.

Progressif Bulber palsi (PBS): Beyin sapındaki nöronlarda kayıp vardır. Boğulma atakları, konuşma ve yutma güçlüğü olur.

Progressif Muskuler Atrofi (PMA): Yavaş ilerler. Kollar ,bacaklar ve ağız çevresindeki kaslarda erime ile seyreder.

Primer Lateral Skleroz (PLS): Juvenil Primer Lateral Skleroz olarak da bilinir. (JPLS) Nadir görülür , ALS e göre yavaş ilerler.  Ölümcül değildir. Ancak çocuklarda yaşam kalitesini bozar.

Huntington  Hastalığı (HD): Genetik geçişlidir. İnsan genomundaki 4.kromozomda bulunan belirli bir gen diziliminin varlığı sonucu ortaya çıkar. Bu bölgede CAG şeklinde dizilen genetik bilginin sürekli tekrarlaması sonucu hastalığın ortaya çıkmasına neden olan “ huntingtin” isimli protein, nöronlar tarafından fazla üretilmeye ve birikmeye başlar. Biriken bu protein , sinir hücrelerinde yıkım sürecini başlatarak hastalık belirti ve bulgularının ortaya çıkmasına neden olur. Kalıtım bozukluğu sebebiyle ,yaş ilerledikçe beyin dokusunda ilerleyici yıkım başlar. Nadiren çocukluk çağında başlayabilir.

Psikolojik problemler, huzursuzluk , koordinasyon zayıflığı , kaslarda istemsiz  kasılmalar (distoni ), hareketleri düzgün yapamama , duruş bozuklukları , karar vermede zorluk , yeni bilgileri öğrenmede güçlük , konuşmada zorluk , yutkunma güçlüğü , istemsiz hareketler  ,kasılmalar … gibi bulgu ve belirtiler ortaya çıkabilir.

Spinoserebellar  Ataksi (SCA): Beyincik ve omurilikte denge ile ilgili hücrelerin kaybı / fonksiyon azlığı sebebiyle oluşan dengesizliği tanımlar. Kaslarda güç kaybı beklenmez. Genetik geçişlidir. Genellikle 20-40 yaşlarında başlamakla beraber ,her yaşta başlayabilir.

Prion Hastalığı (PD): Deli Dana ( Creutzfeldt – Jakob ) hastalığı olarak da bilinir. Prion

isimli bir protein nedeniyle olur. Sığırlarda rastlanılan ve beynin süngerleşmesine bağlı olarak ölümle sonuçlanan bir hastalıktır.

Hastalıklı hayvanların özellikle beyin dokusunun yenmesi ile insana geçebilir. Sporadik (rastgele) , genetik geçişli ve tıbbi kaynaklı (iatrojenik ) olabilir. Vakaların %85 gibi büyük bir bölümünü sporadik vakalar oluşturur.

Hastalık ilerleyici ve dejeneratiftir (yıkıcı , hasar oluşturucu ). Zamanla bütün beyin dokusunu kaplayarak panensefelopati tablosu yapar.

Kuluçka süresi 40 yıla kadar uzayabilir. Belirtilerin başlamasıyla ani ve hızlı bir çöküş dönemi başlar. Bilişsel ve ruhsal bozukluklar , dengesizlik , görme kaybı , kaslarda sertlik ve kasılmalar ile ortaya çıkar.

Spinal  Muskuler  Atrofi  (SMA): Bireyin MSS ,PSS  ve iskelet kas sisteminin Kontrollü kas hareketlerini etkileyen genetik , bir motor nöron hastalığıdır.

 Kas distrofisi denilen ve giderek artan güçsüzlük ile kas kütlesi kaybı semptomları ile tanımlanan bir grup hastalıktan biridir.

Motor Nöronların hayatta kalması için gerekli olan SMN adı verilen bir protein eksikliği nedeniyle ortaya çıkar. Bu eksiklik , SMN 1 adı verilen bir genin 5. Kromozomu üzerindeki genetik kusurlardan ( genin hiç olmaması, yetersiz yapıda olması ,..) kaynaklanır.

Hastalığın tipi ve şiddetine göre çok farklı belirti ve bulgular ortaya çıkabilir. En belirgin belirti ve bulgu kontrol edilebilir kaslarda gözlenen zayıflıktır. En çok ; omuz , kalça , uyluk , ve üst sırt kasları etkilenir. Sırt kaslarındaki zayıflık sonucu omurgada eğrilik ve kamburluk gelişebilir. Solunum ve yutma kaslarının etkilendiği durumlarda soluma ve yutma fonksiyonlardaki sorunlar nedeniyle ciddi ve hayatı tehdit eden komplikasyonlar ortaya çıkabilir.

Görme, işitme, tat-koku alma, dokunma duyuları, zihinsel ve duygusal işlevsellik bozulmaz.

Hastalığın başlangıç yaşı ve motor fonksiyon seviyesi  (hastalığın şiddeti ), motor nöronlarda ne kadar kullanılabilir SMA proteini bulunduğu ile doğrudan ilişkilidir.

 Motor Nöron Hastalıklarında Her ne kadar ispatlanmış kalıcı bir tedavi olmasa da kullanılan tedaviler ve fitoterapi ile; belirtilerin ortaya çıkmasını ve ilerlemesinin geciktirilmesinde, hatta bazen şikayetlerin geriletilmesinde başarılı sonuçlar elde edilebilir. Böylelikle hastanın sağ kalım süresinde yaşam kalitesini arttırmak mümkündür. Gümüş ve selenyum içeren gıdaların (ceviz,badem,balkabağı çekirdeği…) , adaptojen bitkilerin (Ginseng , Aswaganda …) tüketilmesi önerilir. Ayrıca dolaşım sisteminin düzgün çalışmasını sağlayacak ,ilgili dokulara oksijen ve enerji hammaddesi taşınmasını arttıracak oksijen tedavilerinin ve fitoterapotiklerin, metabolitleri ortamdan uzaklaştıracak glutatyon tedavilerin, antioksidan tedavilerin , insan savunma sisteminin  çalışmasını düzenleyecek  fitoterapotiklerin kullanılması faydalı olur.

Sinir hücreleri arası iletişimi arttırmak ve antienflamatuar amaçla , elektroliz ile elde edilmiş gümüş ve / veya altın sularının kullanılması olumlu yönde etkilidir. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus ; altın / gümüş sularının 20 ppm i geçmemesidir.